Türkiye’nin ülke olarak ekonomiden, savunma sanayine, ulaşımdan, turizme hemen her alanda üretim ve ihracat boyutuyla büyümeye dönük izlediği iç ve dış ekonomik-politikalar sonucunda  gün geçtikçe bölgesel bir güç merkezi olmaktan adım adım  küresel bir güç olmaya evrildiği bir süreçte başta ABD olmak üzere AB’nin ve özellikle de Fransa’nın Türkiye’nin bu yükseliş ve güçlenmesinden ve  gün geçtikçe uluslararası siyasi arenada söz sahibi olmasından rahatsız olması kaçınılmaz.

Bu duruma hem ülke hem bürokrasi ama en önemlisi millet olarak  alışık değiliz. Çünkü, aşırı içe dönük ve anlamsız, içi boş suni  siyasi tartışmalarla hem zamanı hem de emek ve enerjimizi tükettik ki, kafamızı çevirip bölgemizde ve dünyada neler oluyor ve biz ne yapıyoruz, biz neredeyiz ve ne yapmalıyız, eksiğimiz ve yanlışlarımız ne diye  kendimize adam gibi soramadık.!

Bir anlamda Osmanlı’dan Cumhuriyete  tarihsel ve toplumsal tüm birikimimizi, tüm deneyimlerimizi, tüm yetiştirilmiş, eğitimli ve deneyimli insan malzememizi hoyratça  etnik, dini ve mezhepsel, ideolojik-politik kadük tartışmalar, kutuplaşmalar, gerilim ve çatışmalar içinde tükettik. Coğrafyamızın ve vatan olarak üstünde yaşadığımız toprakların yer altı ve yerüstü zenginliklerini, stratejik önemini bile unutur hale geldik. Buna bir de büyük mücadeleler vererek kazandığımız ulusal bağımsızlığımız ve egemenliğimizi kolayca  ikili kölelik antlaşmaları ve Batı’ya bağımlılık ilişkileri de  eklemlendiğinde ortaya ulusal özgüvenini büyük ölçüde yitirmiş Batı’ya bağımlı bir  Türkiye ortaya çıktı.!

Son yıllarda bu kırılıyor ve hemen her alanda bağımlılık ilişkileri çözülüyor. Çünkü, biz  dünyada mazlum ülkelere örnek olarak emperyal kuşatmayı mücadelemizle kırmış ve  muzaffer kılmış, bağımsız ve egemen Cumhuriyet Devleti’ni kurmuş Cumhuriyet’in çocuklarıyız. Onun içindir ki, aramızdan ayrılışının 84.yıl dönümünü  Atatürk’ü minnet ve şükran duygularıyla yad ederken  siyasal görüşümüz ve siyasal tercihimiz ne olursa olsun millet olarak birlik ve beraberlik içerisinde büyük bir aşkla anıyoruz.

Garibim Fransa’nın Devlet Başkanı Macron’un günümüz Türkiyesi’ni   emperyalist bir ülke ve Başkan Erdoğan’ı da ‘diktatör’ olarak ilan  etmesini; ABD’nin bitik başkanı Bıden’ın  öncelikle Erdoğan’ı devirme hamlelerini alenen itiraf etmesini artık yadırgamıyor, gülüp geçiyoruz. Biraz geç kalmış olsak da artık biliyoruz ki, Türkiye, dünün Türkiyesi olmadığı gibi Türk vatanı  Türkiye’den  büyük...

Ayrıca, Küresel Efendiler ile işbirlikçileri istediler diye bu ülke ve milletin bir tek evladından bile vazgeçme lüksü de bulunmuyor.

Başka kapıya..!