Türk Kadınına Türk Bayrağı Yakışır
Haber
14 Mart 2022 - Pazartesi 01:19 Bu haber 3575 kez okundu
 
Türk Kadınına Türk Bayrağı Yakışır
Ozan Utku Arıcan yazdı...
Türkiye Haberi
Türk Kadınına Türk Bayrağı Yakışır

"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki; bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki; bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?"

M.Kemal Atatürk

    

    Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler (United Nations) Genel Kurulu’nun 1977 yılında aldığı karar sonucunda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık. Dünya’nın çeşitli ülkelerinde bir araya gelip örgütlenen kadınlar, mor rengin hakim olduğu ( mor renk esasında aristokratik bir tarihe sahiptir) pankartlar ve kıyafetlerle sokakları doldurdu. Ülkemizde de genel itibariyle mor rengin hakim olduğu, LGBTİ+ bayraklarının süslediği, kimi yerde aşırıya kaçan, hatta erkek karşıtlığına dönüşen bakış açılarını yansıtan pankartların boy gösterdiği garip bir hal aldı. Mor rengin insanlar tarafından tercih edilmesi ve LGBTİ+’nin savunulması, fikir, ifade ve eylem özgürlüğü kapsamında saygımın belli bir sınırı aşmadığı, insanları ötekileştirmediği, insan nesli açısından tehlikeli olmadığı ölçüde saygımın sonsuz olduğu insani bir özgürlüktür.  

21. yüzyıl diyerek, bir çok kavramın içini boşaltıp, feminizmi faşizme dönüştürerek, adeta bağnaz ideolojik kafesimizde kabul edilebilirlik aramamız kadar anlamsız bir uğraş olamaz. Bizler, sosyal canlılarız. En başta insanız ve bir milletin fertleriyiz...  O yüzden toplumsal bir örgütlenme dahi olsa, kamuoyunda bir çok insana örnek olduğumuz, etki bıraktığımızı görüp, yurttaş bilinciyle hareket etmek zorundayız.  Bu zorunluluk hepimizin. Örneğin ben yazdıklarımdan sorumluyum, hem de her bir kelimesinden! Benim söyleyeceğim her ne ise, ben bunu kaleme alırken aynı zamanda okur sorumluluğunu da üzerimde hissetmeliyim. Eğer ben, bu sorumluluğu üzerimden atarak sadece kişisel deşarj alanı olarak görerek, kamuoyu ve kamuya karşı sorumluluğumu nasıl yerine getirmiş olacağım? Bunun izahı mümkün değildir..!

   Toplumun örgütlü yaşamaya alışması, eylemsel özgürlüğü kullanması, uymamız gereken çerçeve ve uygun davranışlar hususunda kesinlikle gerekli ve önemlidir. Demokratik bir toplum, dinamizmini korumalıdır. Gerektiğinde kenetlenerek, hukuksal, bilimsel, siyasal hakları ölçütünde verilen hakları fiiliyata dökerek en önemli demokratik çarkı aktive etmelidir. Bu çark 21. yüzyılda bizim zannettiğimizden çok daha önemli bir güçtür ve bu güç oligarklar tarafından yönetme arzusunu dahi doğurmuştur, ‘Örgütlü mücadele’.

   Ne kadar özgürlüklerin aktif şekilde kullanılması, insanların özgürce sesini duyurarak toplumsal ve siyasal gücü meydana getirmesi önemliyse, temel direngi noktalarını iyi ayırt etmesi çok önemlidir. İnsanların hangi mesleği yaptığı, siyasal ve toplumsal birikime sahip olmayacakları anlama gelmiyor. Çünkü tarihi ve sosyolojik olayların bütünü, tüm insanlığı etkiler. Bu durumda toplumu meydana getiren her birey, kabul ettiği ve değer vererek savunduğu her ne ise, savunduğu şeyi iyi tanımalı ve analiz edebilmelidir. Aksi halde Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum, ‘Tarihini bilmeyen milletler yok olmaya mahkumdur’. Çünkü, 21. yüzyılın silahlarından biri de kültürel emperyalizm gibi tehlikeli bir virüstür. Kültür emperyalizmi, toplumların diline, tarihine, sosyal yapısına, yaşadığı çevreye, giyimine, kuşamına, kısacası varlığının bütününe, adeta farenin kemirirken uyuşturduğu gibi milletleri uyuşturur. Bir bakmışsınız ortada millet diye bir bütün kalmamış! Hani şey gibi, sabah bir uyanıyorsunuz, Türk bayrağı yerine İngiliz-Amerikan-Fransız bayrağı görmek gibi J Köklerinize öyle Fransız kalmışsınız ki, kendinizi de beğenmez, çekemez, iğrenir, utanır, yadırgar hale gelmişsiniz.

   İşte eleştirim de tam bu noktada ister istemez  ortaya çıkıyor. Kadınlar günü diye Birleşmiş Milletler’in ilan ettiği 1977 yılından çok önce 1921 yılında Sovyetlerin 8 Martı Dünya Emekçi Kadınlar Günü gibi, mor bayrak yerine kızıl bayrakla temsil ettiği bir tarihi, ‘emek’ kavramını bilinçli olarak atıp, daha zararsız olan Dünya Kadınlar Günü’ne dönüştürüyorsunuz. Üstelik ağarlıklı olarak cinsiyet eşitliliği diyerek,  cambaza bak politikasıyla insanların beynini yıkıyorsunuz. Peki sormayacak mıyız, neden böyle bir şey yapsınlar? Yani deli mi bu adamlar? ‘Kocaaa United Nations, işi gücü yok, böyle saçma sapan küçük kelime oyunlarıyla uğraşır mı len?’ . Evet, uğraşır tabi. Farkında değilsiniz ancak düşüncenin temel faktörü soru sormaktır. Hele bir de o toplum okumuyor ve düşünmüyorsa, toplumu kontrol etmek için sadece algıları kontrol etmek yeterli olacaktır. Algıları kontrol edilen bir toplum ise onu kemiren aygıtlarla donatılmışsa, bu aygıtların hem kendisi hem de içeriği başkaları tarafından belirleniyorsa zaten film kopmuş demektir. Hani Matrix’te Neo’nun sürekli şifreleri kırarak, gizli olan şeyleri aralamak gibi bir çabası vardı. Onu rüyadan Morpheus uyandırdığında, neredeyse kalp krizi geçirecekti. Bizim ihtiyacımız olan şey de tam olarak bu. 21. yüzyıl gibi bilgiye bu kadar kolay ulaşılabildiği ve sosyal medya operasyonlarının bu kadar arttığı bir dönemde, kitaplara sarılmaktan başka şansımız yok. Yoksa malzeme de oyun da ortada.

   Bu konuyu tamamlayan asıl parça ise biraz önce bahsettiğim kısım, tarihsel süreçte kadın haklarının ortaya çıkışı. Haksızlıklar karşısında direnerek, emeği savunmak, direnmek, örgütsel mücadele etmek, bu uğurda can verenleri anmak, Batı ve burjuva ilişkisi bakımından tek kapıya çıkar, ‘sosyalizm ve komünizm canavarı’.  Bu sosyalizm, yapay bir örgütsel direnişi değil, tamamıyla bağımsız anlamda hak arayışını içerir. Hakkın aranması noktasında tarihte bu günün tüm dünya kadınlarına ithaf edilmesini sağlayan 3. Enternasyonel olduğu için, doğal olarak 1977 yılında bunu yeniden tornadan geçirmek zorunda kaldılar.  Ve adı ne oldu, sadece Dünya Kadınlar Günü... Ne diyorlar,’eğitim ve cinsiyet eşitliği’. Bunun daha ilerisi, cinsiyetsizleştirilmiş, yeni dünya düzenine uygun, dünya vatandaşı düşüncesine ısındırılmış toplumlar. Bunun toplumsal örgütlenme ayağı, LGBT..!

     Peki, yıllardır sahneye koydukları tiyatronun amacı ne? Aile ve millet yapısının değiştirilerek, kültürel emperyalizmle ele geçirilen kimliksiz topluluklar. Bu oyun yeni değil! Ancak yeni argümanlar ve silahlar yarattılar. Temel mantık hep aynıydı, değişmedi.

Kadına değer vermeyen Avrupa toplumu, daha kadınları cayır cayır yakarken, Türklerde kadına verilen değeri şöyle bir karşılaştırın bakalım... Ya da Hz.Muhammed’in Veda Hutbesi’nde Araplara verdiği öğüdü ve yemini hatırlayın. Hiç yoktan, Rosa Luxemburg’un öldürülmesini, Şehit Aybüke Yalçın’ın hangi duygularla hareket ettiğini, Clara Zetkin’in ne için mücadele ettiğini, yüreğinizin derinliklerinde hissedin. Demem o ki, kadınları ve haklarını, sadece kadınlar değil, hepimiz savunmalıyız! Faşizan feminist duygularla ötekileştirmeden, bağnazlığa varan ve saldırganca tutum sergileyen eylemlerle değil; toplumsal birliktelik ve dayanışma günü olarak, 8 Mart 1921 yılında tüm kadınlara ithafen kabul edilen Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü layıkıyla kutlamalıyız. Kadınlarımızın ellerinde ise paçavralar değil, Türk bayrağı olmalı, Türk bayrağı!

Kaynak: Editör:
Etiketler: Türk, Kadınına, Türk, Bayrağı, Yakışır,
Yorumlar
Haber Yazılımı