|
|||
CEPHANE | |||
Ozan Utku ARICAN | |||
oznn.utkk@gmail.com | |||
Öğrencilik yıllarımdan bu güne şahsen benim temel uğrak noktalarımdan birisi öncelikle kitabevleridir. Geçtiğimiz günlerde, Balıkesir’de bir kitabevine uğradım. Uzun zamandır ara verdiğim, okuma yapmadığım ‘istihbarat tarihi’ hakkında bir kaç önemli kitaba rastladım. Tabii ne zaman bir kitabevine gitsem, ne kadar tarih konusunda kitap varsa, tek tek inceler, özellikle ilgimi çekenleri kütüphaneme eklerim. Tek tek kitapların arka kapağını, yazar biyografisini, içindekiler bölümünü, kaynakçasını gözden geçirir, almak istiyorsam kitabı katiyen elimden bırakmam. Sadece beni ilgilendiren bölümde en az bir saat vakit harcar, eğer kitapçı tanıdıksa fiyatlarını sorar (hatta ikinci elinin olup olmadığını dahi sorarım), kitabı alamıyorsam kesinlikle bir kenara kitabın ismini not ederim. Hele ki bulduğum kitap, yaptığım bir araştırma ile ilgiliyse ya da alınması gereken değerli bir eserse kesinlikle gözüm parayı görmez, bir yolunu bulup kitabı alırım. Hatta Çanakkale’de her zaman uğradığım Divit Kitabevi, her hafta uğradığımda “Hah bizim oğlan geldi. Yine bi 200-300 bırakır!” diyerek sevinirdi garibim. Evet, her uğradığımda açık büfeden yemek seçer misali, rahat rahat 10-20 kitap alabiliyordum. Üstelik öğrenci halimle! Zorlanmıyor muydum? Elbette bir öğrencinin kısa aralıklarla harcama yapması onu zor duruma sokabilir. Ancak, o günlerde paranın bir değeri vardı. Yakın zamanda Balıkesir’deki kitabevine gittiğimde fiyatlar o kadar pahalıydı ki resmen elimi yakıyordu. 3 tane kitaba 100 TL’ye yakın para verdiğimde, seçtiklerim en uygun olanlarıydı. Öğrencilik zamanımda kitap seçerken, tabii ki fiyatları yine çok geliyordu ama aradan bir kaç sene geçmiş ve işe başlamıştım. Yani artık maaşlı çalışan bir vatandaş olarak rahat rahat kişisel gelişimim için önemli bir yer tutan kitapları satın alırken, kafamın rahat olması gerekiyordu. Ne yazık ki, öğrencilik yıllarımda olduğu gibi “ şu fiyatlara baaaaak!” diyerek içten içe sıkıldım, çatladım, patladım. Aslında alamadıklarımı bırakırken, kitapla aramdaki basit görünen ancak hiçte öyle olmayan bağları bir düşünün. O duygusal anda onu bırakışın, ayrılışın, kitaplığına koyamayışın, kavuşamadan ellerinden kayıp gitmesi... Bunların hepsi okuyan insanda derin yaralar bırakıyor. Okuyamasan da, bir gün fırsat bulduğunda elbet onu okuyacaksın. Ne şans ki alamıyorsun, çalışsan da kitabın fiyatını dahi düşünmek, hesaplamak zorundasın. Bu talihsiz durumu yaşayan biri olarak, kredi kartına kitabın fiyatını böldürmekten başka kişisel olarak başka çözüm aklıma gelmedi elbette... Ne hazin ki, bir ülke kendi kâğıdını üretemediği içindir ki, insanlarımız kitaplara bir o kadar uzak kaldı. Yani başka ülkelerin kâğıtlarına kaldı gelişebilmemiz, düşünebilmemiz, konuşabilmemiz, yazabilmemiz! Ve yine ne hazindir ki, ellerimiz kitaplara gittiğinde korkuyla, çekine çekine arka kapağını çeviriyor; gözlerimizde sayıların devasa büyüklüğüne karşı büyüyen bir korku tahtına oturuyor. Ne hazin ki, ülkemin gazetelerinin kâğıtları yurtdışından geliyor. Borç ve harç içerisinde her gün ayakta kalma mücadelesi vererek kamusal ve toplumsal görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Bunun olumsuz sonucudur ki, gençler, geleceğin yaratıcıları, sahipleri, keşmekeş bir dipsiz kuyu olan sosyal medyaya daha fazla gömülürken, aklı ve gönlü kitaplara kayanların metelikleri bilgiyi satın almakta yetersiz kaldıklarını görüyorsunuz. Geleceğe uzanan eller baltalanıyor. Düşünmesi ve gelişmesi gereken bir toplumun, karanlığa, zalimliğe, cahilliğe karşı mücadele etmesi gereken bir ülkenin insanları, en önemli ‘cephane’ den yoksun.! Usta gazeteci rahmetli Uğur Mumcu’nun ifade ettiği gibi,’Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz’… Ve yine Mustafa Kemal’in dikkat çektiği gibi, başımızdaki en büyük tehlike ‘cehalet’ ise, bu yolda yapılması gereken belli değil mi? Kitaplara ulaşabildiğimiz nice günlere...
|
|||
Etiketler: CEPHANE, |
|