Ozan Utku ARICAN Batıcılık ve Aşağılık Psikolojisi
Yazı Detayı
07 Ocak 2022 - Cuma 16:37 Bu yazı 182 kez okundu
 
Batıcılık ve Aşağılık Psikolojisi
Ozan Utku ARICAN
oznn.utkk@gmail.com
 
 

Batıcılık ve aşağılık psikolojisi, Osmanlı’dan bugüne kadar etkisini sürdüren yegane sorunumuz ve dayanağımız oldu. Her anlamda Avrupa bize cazip geliyordu. Sınıfsal yapı değişiyor, bilim ekonomiyi besliyor; sanayilerini beslemek isteyen ülkeler hammadde yarışına giriyorlardı. Dünya’da konjonktür değişmiş, diplomasi denilen bilim artık dünya ülkeleri tarafından kabul görüyor, uygulanıyordu. Ancak bu, yaşanacak savaşların da önüne geçemeyecekti; oturuşmanın yaşanması ve örtülü bir savaş evresine geçilmesi ancak 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde gerçekleşecekti.

 

Bizler izledik, tanımaya ve anlamaya çalıştık; gelişmeleri paçasından yakalamak için gayret sarf ettik.  Yerli ve yabancı okulların desteğiyle Avrupa ile boy ölçüşebilecek kadrolar yetiştirmek için uğraştık ve başardık. Uzun süren Batıcılık, etkisini yıkılış evresinde daha çok gösteriyordu.  Bu durumun bize iyi yönde getirilerini yaşasak da, elbette kötü etkilerini de yaşamamız kaçınılmazdı. 

 

Savaşlar sürecinin son evresinde, ideolojik ve politik bir çok çözüm önerisi tarihe karışmaktaydı. Yeni bir devlet doğacaktı. Uzun süren imparatorluk anlayışından ve etkisinden kurtulmak kolay olmadı.  Dünya ne kadar modern bir görünüm alsa da, perdenin arkasında vahşi dişlerini gösteren sırtlanları görüyorduk. Düşman, aynı düşmandı; ama silahları teknolojisi gibi  gelişmiş, ingiliz kurnazlığında kabuk değiştirmişti. 

 

Yaşanan oyun, bize hiç yabancı değildi. İmparatorluğu devraldıktan sonra geniş bir etnik yelpazeyi yönetmek ve dengeyi korumak gerekiyordu. Az değil, 622 sene boyunca aynı anlayışı koruduk ve kimi zaman gayrimüslim dediğimiz müslüman olmayan farklı etnik guruplara geniş haklar tanıdık; hatta bazen dozunu kaçırıp müslümanların tepkisini çektik. Ne de olsa Batı bizden bunu istemiş, alttan alta oyduğu parçalarımızı bir bir bizden almak için ellerini ovuşturuyor, ağzının suyu akıyordu.

 

Milli bir mücadele verilmesi gerektiğinde, o kadar farklı anlayışı savunan insan vardı ki! Tüm güçleri bir araya getirmek hiç kolay bir iş değildi...  Bu ölüm kalım savaşında, var olarak çıkmak, tek parça halinde kalabilmek gerçekten imkansız gözüküyor, devlet adamlarının çoğu buna inanmıyordu. Ve halk uzun süren savaşlar sonunda bitap düşmüştü.

 

Avrupalılar geliyordu. Osmanlı bir süre denge politikasıyla, oyalamayla, devletlere verdiği tavizlerle toprak kaybede kaybede bugünlere kadar gelmişti. Bir gün biri, diğer gün bir başkasının abiliğinde kısa olan ömrünü uzatmayı başarmıştı.

 

Halk ne yaptı derseniz, halk filler tepişirken ezildi elbette. Osmanlı’nın yıkılışına engel olmak, ellerinde kalan tek şey olan vatan toprağını kurtarmak için canını feda etti. Ki bu halk, zaten olan hayatından beklentisi olmadığı için değil, Türk halkı olduğu için, Müslüman olduğu için  gözünü kırpmadan kutsalı olan toprağı korumasını her zaman bilirdi.

 

“Ya istiklâl, ya ölüm” dendiğinde de, emperyalizmi yenmeyi bildi. Uzatılan tüm namluları kırdı geçti. Ve yeni bir devlet kuruldu. İlk defa millete dayanan, milleti gerçekten temsil eden bir yapı kurulacaktı. Bu eskinin artıklarıyla ne oranda kolaydı? Çıkacak engeller neydi? Belki de karşı devrim yaşanacaktı... Sonuçta, ihtimallerin sayısı gayet yüksekti. Kimse geleneksel yapıdan vazgeçmek için bu yola çıkmamıştı. Ancak önderlik edene olan inanç, kazanılan başarı azımsanacak ölçüde değildi. Böyle bir yapı kurulacaksa, ancak gücü elinde bulunduran kişi bunu başarabilirdi.

 

29 Ekim 1923’te cumhuriyeti kurduğumuzda, elden ayaktan düşmüş bir devlet, bitap düşmüş bir halk, kayıp bir genç nüfus ve bolca tehdit vardı. Askeri bir savaş kazanılmış, ancak büyük emperyal güçlere karşı kapitalizm içerisinde ayakta kalabilmek için vereceğimiz seferberlik, Atatürk’ün bile ömründen ömür eksiltti. Mustafa Kemal Paşa’nın ömrü cephelerde geçmişti. Ve yıllar sonra savaşın sonuna gelmiş, kendi tabiriyle başka bir savaş başlamıştı. Artık yeni devleti ayağa kaldırmak, yeniden toparlanmak gerekiyordu. Ne için? Yeni bir savaş için.! Çünkü, Türkiye, hep savaştı bulunduğu coğrafyada. Tarihin göbeğinde, yani merkezinde oldu.

 

Bu süreçte Batıcılık kuvvetle aramızda yaşadı. Dilimizde, beynimizde, heveslerimizde, tarihimizde, kültürümüzde, hayallerimizde...  Birileri yürüdükçe, düştük. Kalkmaya çalıştık, sendeledik, yine düştük. Tam kalkıyoruz dedik, kafamıza vurdular ama durduramadılar; yok edemediler. Baktılar ki olacak gibi değil, bunları dışardan değil, içeriden çökertmemiz lazım. Aynı Lord Curzon’un Lozan görüşmelerinde dediği gibi, bugün yuttuğumuz şeyleri cebimize atıyoruz; günü geldiğinde cebimizden çıkaracağız dediler, gerçekten çıkardılar; bizde boyun eğdik.

 

Öyle bir duruma geldik ki, bu içimizdeki Batıcılık, sadece teknolojik ve bilimsel gelişmeleri edinmek anlamında kalmadı, ruhunu ve tarihine reddetmeye kadar vardı, işte o zaman biz, biz olmaktan çıktık; tarihin tozlu sayfalarında ki şu cümleleri vücutlaştırdık  “ Bizden bişey olmaz”, “ biz kimiz ki!” , “Türkler yapamaz”...

 

 Niye ve niçin?

 

Olan ve biten her şeye karşı böyle yaklaşmak ‘niye’ diye sorunca aklıma bunlar geldi. Bu süreci yeterince anlatır mı? Elbette mümkün değil...  Ancak şunu biraz olsun anlamamız gerekiyor: Bizler başaranlara ne koşulda, hangi alanda, hangi yerde, hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun saygı duymak, tarihten aldığımız bilgi ve deneyimle düşünüp, değerini toplumsal olarak yüceltmek ve korumak zorundayız. A-B-C partisi olması önemli mi? Şu konjonktürde hele kesinlikle değil!

 

‘İyi ve kötüyü nasıl ayırt edeceğim?’ diye soruyorsun. En başta felsefe olmak üzere, sosyoloji, psikoloji ve tarih okumalı ve anlayabilmeliyiz. Tarih yazan bir millet, tarih okumazsa, tarih yazmazsa hali nice olur?!

 

 
Etiketler: Batıcılık, ve, Aşağılık, Psikolojisi,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
16 Ekim 2024
BARIŞ- DEMOKRASİ – CUMHURİYET VE NEO-LİBERALİZM?
33 Okunma.
20 Nisan 2024
Türk Rönesansı: KÖY ENSTİTÜLERİ (1940-1954)
88 Okunma.
01 Nisan 2023
Türk Siyasi Zihniyeti Neden Çözüm Üretemiyor?
172 Okunma.
29 Mart 2023
TÜRKİYE'DE DOĞRU SİYASET HANGİ İLKELERE DAYANMALI?
132 Okunma.
25 Mart 2023
HAYAT BİZE NEYİ ÖĞRETEMEDİ?
110 Okunma.
25 Mart 2023
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
123 Okunma.
04 Şubat 2023
TARTIŞMA VE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ NİYE ÖNEMLİ?
182 Okunma.
30 Ocak 2023
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
126 Okunma.
21 Aralık 2022
ŞEREF VE İSTİKLÂL
124 Okunma.
12 Aralık 2022
İktisadi Krizler Tüketim Alışkanlıklarını Nasıl Etkiledi?
106 Okunma.
08 Aralık 2022
Anadolu ve Türkler
117 Okunma.
05 Aralık 2022
SİYASİ DURUŞ VE KİMLİK SORUNU
125 Okunma.
01 Ekim 2022
‘Türkiye, Türkiye’den Büyüktür’
131 Okunma.
01 Ekim 2022
KIVILCIM
121 Okunma.
30 Ağustos 2022
GAFLET-DALALET-HIYANET
142 Okunma.
29 Ağustos 2022
TOPLUMSAL ALZHEİMER
143 Okunma.
19 Temmuz 2022
TÜRKİYE'DE EĞİTİM ÜCRETSİZ Mİ?
150 Okunma.
19 Haziran 2022
ABD'NİN 'CAMBAZA BAK' OYUNU !
144 Okunma.
27 Mayıs 2022
FİYASKO: NEO-LİBERAL EKONOMİK-POLİTİKA
130 Okunma.
09 Mayıs 2022
AŞAĞILIK PSİKOLOJİSİ VE İNSANOĞLUNUN DEHLİZLERİ
175 Okunma.
06 Mayıs 2022
İNTERNETİN NATO'SU NE ANLAMA GELİYOR?
119 Okunma.
06 Mayıs 2022
TARİHTE BİR YOLCULUK.. (1)
127 Okunma.
06 Mayıs 2022
KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM VE EĞİTİM
138 Okunma.
25 Mart 2022
BİR PULSUZ DÜŞÜNCE
166 Okunma.
25 Mart 2022
DOSTOYEVSKİ'den TOLSTOY'a...
168 Okunma.
25 Mart 2022
MABED
121 Okunma.
23 Mart 2022
ATATÜRK VE DEVRİM -2-
129 Okunma.
01 Mart 2022
BU GİDİŞLE...
161 Okunma.
01 Mart 2022
ATATÜRK VE DEVRİM -1-
125 Okunma.
15 Şubat 2022
CEPHANE
171 Okunma.
03 Şubat 2022
BELEDİYE, HALKLA İÇSELLEŞME VE HALKÇILIK
164 Okunma.
22 Ocak 2022
13
220 Okunma.
18 Ocak 2022
Endüstriyel Et Yığınları
141 Okunma.
28 Aralık 2021
Kapitalizm İçerisinde Şans Oyunu ve İnsana Dair..
163 Okunma.
12 Aralık 2021
GÖNLÜ YOL GÖSTERİCİ, ELİ ÖPÜLESİ İNCİLÂ ÖĞRETMEN
239 Okunma.
29 Kasım 2021
Çok Farklı Bir Gelecek..!
238 Okunma.
28 Kasım 2021
Çok Farklı Bir Gelecek..!
134 Okunma.
23 Kasım 2021
EFESLİ HERAKLEİTOS'A SELAM OLSUN
157 Okunma.
15 Kasım 2021
TAVUĞUN BACAĞI..!
153 Okunma.
10 Kasım 2021
Deve Kuşu Politikası
147 Okunma.
Haber Yazılımı