|
|||
MABED | |||
Ozan Utku ARICAN | |||
oznn.utkk@gmail.com | |||
Yazar kalabalıklarda yalnızlaşır. Hayatın göbeğinde küçük bir nokta gibi kalır. Sürüler içinde adeta bir gölge kalır. İster istemez bu yaşanan süreç onu etkisi altına alır. Ruh halinde kötümserlik, hiçlik sarıp sarmalar. Kimi zaman anlamsızlık üzerine düşünür. Kimi zaman bu uğraşından sıkılır, bunalır. Boş şeylerle uğraştığını düşünür, neticede yaptığı işin ekonomik karşılığı tatmin edici değildir. Yine de her şeyi göze alıp nereden esip geldiğini çoğu kişinin anlayamadığı bir çabanın savaşında en öndedir. Bu savaş yıllarca, durmadan, üstün bir sabrın belirleyici olduğu; unutulmanın ve tarih sahnesinde silikleşmenin bile göze alınıp verildiği bir mücadeledir. Yıllarca beslendiği çevreyi yansıtmaya, kültürel olarak medeniyet sahasında ileriye taşımak gayretini korumaya çalışır. İnsana dair her şeyi; sorunları, sevinçleri, kutlamaları, olayları, hüzünleri, hayatları, ölümleri anlamak zorundadır. Bu zorunluluk, o istediği için değildir. Dünya ile kurduğu köklerin, ruhsal çekişlerini durduramaz. Bir şeyler yapmak gereği onu doldurur günden güne. Günlük telaşların dışında, adeta canlı radar gibi keşfettiği koordinatları kaydeder. Bıktığı, usandığı, vazgeçtiği vakitler yok mu! O zaman sanatçı kendini dökmeye başlar. Yeniden motive olana kadar bu süreç devam eder. Yeniden kendini hazırlar, silkinir. İnsanların zaman içindeki akışlarını izler. Sokaklardan, caddelerden insanlar akın akın geçerken, öyle köşede sabit durup onların içinde gezinip durur. Ne iş yapıyorlar, nereye yetişiyorlar, neyin telaşındalar, kiminle görüşecekler, ne düşünüyorlar? Hayatın fırtınalı vadisinde nasıl yollardan geçtiler ve o güne geldiler? Yani nasıl insanlarla karşılaşıyor kim bilir, bu bilinmezlik onu cezbetmez mi dersiniz? Elbette öyle. Bir filmin şeritlerini yeniden izliyor gibi salonda yerini alır. Ve nasıl ağaçlar tutunduğu yerde, rüzgardan, sudan, insandan etkilendiğinde duruşu değişir ya, insanda öyledir. İşte bunu görmek ister. Yazar insanlardan korkmaz. İnsanlığını kaybetmiş olanlardan korkar tabii ki , her insan gibi. Ancak düşününce insanlar arasındaki garip mesafeleri fark eder. Birbirlerine karşı uçurumlar, setler, duvarlar ördükleri zaman şaşırıp kalır, anlam veremez. Hislerini gizlemelerinden, egolarıyla zamanı mezara gömmelerini hayretle karşılar. Şehirlerin soğukluğu kadar ruhlarını betonlaştıran varlıklar haline gelişlerine üzülür. Talihsiz bir nefesin alelade gezinmesi gibi gelir ona. Yaşanıp gidecek bir kıymet varsa, bu hayattan başka bir şey olamaz. Ertelenemeyecek kadar kıymetli olanı, insanın neyin karşılığında ertelediğini anlatmak ister, ancak anlatamaz. Yine de insanlardan korkmaz, çekinmez. Bilir ki en sonunda bavulunu alıp uzun bir yolculuğun aydınlık insanı olarak güneşe yürümek zorundadır. Hayatın kalıcılıktan çok akış içerisinde olduğunu öğrenmiştir. Düşüncelere önem vermeyen insanlar içerisinde adeta fay hatları gerilir. İçinde verdiği savaşı kimi zaman erteler. Anlar ki, insanlara sesini ulaştıramadığı vakit, ıssız limanına döner. Mabedinde kuracağı şeyleri aramak için derinlere dalar. İçindeki ses belki onu bir sokak köşesinde, belki bir deniz kenarında ya da boş bir odada yakalar. Ancak yalnız olduğunda… Yalnız olduğunda zamanın çizgilerini, etkilerini yazmaya başlar. İçini döker, çizer, insan vakitsiz doğar. Tüm yaşadığı zorluklara rağmen, yeniden ayağa kalkmalıdır. Usanmaz. Ustasının onu izlediğini bilir. Kalabalığın içinde yok olup, var olmayı ondan öğrenmiştir. Zamanı ustaca ilmek ilmek işlemeyi o öğretmiştir. Ve tek bir sığınağı vardır, Mabed’i.
|
|||
Etiketler: MABED, |
|