|
|||
İktisadi Krizler Tüketim Alışkanlıklarını Nasıl Etkiledi? | |||
Ozan Utku ARICAN | |||
oznn.utkk@gmail.com | |||
Çocukluk yıllarımın belki de en güzel yanlarından birisi, Cumartesi kahvaltılarıydı. Haftasonu geldiğinde eski Cumartesi pazarına gider, hemen Şehit Süleyman Bey Ortaokulu’nun karşısındaki kapıdan girer girmez çay bahçesine otururduk. Genelde karşıdaki fırından çok uygun fiyata simit alırdık. Hatta sıcak simit yoksa bir süre beklerdim. Sonra kendime göre bir peynir seçer, taze taze kahvaltımızı ederdik. Etrafta bizim gibi olan, cumartesi günleri pazar yapmadan önce ya da yaptıktan sonra bir şeyler yiyen bir çok aile vardı. Güneşin son ışıklarına kadar bu hareketlilik sürüp giderdi. Akşam olduğunda ise yerler sebze çöpleriyle dolardı. Pazarda o zaman her şey alınabilirdi ölçüde fiyatlandırılırdı. Yarım kilo peynir alacağınız zaman 5 TL’ye bile beyaz peynir alabilirdiniz. Yanına zeytin, domates, salatalık vs. eşantiyon kalırdı. Çünkü onlar da yok pahasına satılıyordu. Hatırladığım kadarıyla 3-5 TL’ye erik, çilek, muz gibi şeyler satılırdı ki mevsimi olan ürünler bu fiyatın altına satılıyordu. Mesela beni pazar yapmak için gönderdiklerinde annem 20 TL elime sayardı. O zaman 20 lira bir evin pazarı için yeterli oluyordu. 30-40 liralara aşağı yukarı 1,5- 2 haftalık pazarlık alabilirdiniz. Günümüzde bir tabak yemeği dahi karşılamayan 20 liraya o zaman bir haftalık pazarımızı yapıyorduk. Ve dereotu, maydanoz vs. gibi ürünleri o kadar ucuza alıyorduk ki, sadece dolapta bulunsun diye dahi alırdık. Eminim çoğu aile öyle yapıyordu. Çünkü demeti 50 kuruştu. O yüzden kimsenin gözüne dereotu, maydanoz hatta pırasa falan takılmazdı. Maliyet çıkmasın diye poşete koyarken elimiz bile titremezdi. Elbette herkesin durumu harika, iyi, mükemmel gibi bir algı çıkmasın buradan. Ancak bir çok aile bir şeyler alırken, daha rahat alabiliyordu. Aradan yıllar geçti ve dünya değişti. Bir zamanlar 20-30 liraya doldurduğumuz buzdolabını zamanla 50 liralara doldurmaya başladık. Bir şeylerden yavaş yavaş vazgeçer gibi olduk. Örneğin 2 kg alıyorsak artık 1 kg alıyorduk. Bizim kültürümüzde tane ile bir şeyleri almak diye bir şey yoktu. Her şey kilo ya da demet hesabıyla alınıyordu. Hatta durumu biraz daha iyi olup depolama şansı olan deposuna koyuyordu. Ancak kilo hesabı bile zamanla düşüşe geçmeye başladı. Bir süre sonra 50 liranın üstünde bir parayla artık pazar yapılabiliyordu. Daha da yükselişe geçmesi çok uzun sürmedi. Üniversite yıllarımda pazar yüzü görmeyen beni hatırlıyorum. Her şeyimi marketten alırdım. Bolu’da patates, soğan, hindi eti gibi ürünler çok uygundu. Öyle ki bir öğrenci evindeki 3 kişinin bir akşamlık yemeğinin maksimum maliyeti 10-15 TL civarıydı. Bir tık daha üstü olursa çok kaliteli bir yemek yiyebilirdiniz. Örneğin iki dilim antrikotu 30-35 liralara alabilirdim. Sonra Çanakkale’de yaşamaya başladım. Her akşam evde yemek yaptığımızda, aşağı yukarı iki çeşit (biri etli) yemeği 20-30 lira civarına yapabiliyordum. Yani KYK kredisiyle bir aylık yemek masrafımın neredeyse büyük bir kısmını ödeyebiliyordum. Çoğu arkadaşımız da yemek konusunda zorlanmıyordu. Ancak dışarıda yemek yemek yine maliyetliydi. Örneğin o zaman da bir Pazar yapacağımız zaman 2018-2019 yıllarında 70-100 lira arası bir paraya bir haftalık pazarı yapabilirdiniz. Ancak pandemi dönemine yakın olmak üzere fiyatların bir anda yavaş yavaş yükselişe geçerek kısa zaman içerisinde hızlıca tavana yükselmesiyle artık önüne geçilemeyecek bir duruma gelindi. Öyle bir hal aldı ki, bu satırları yazarken yazdığım fiyatlara artık çikolata, gofret, sakız vs. alabilirseniz şanslısınız. Bir evin aylık masrafı, bir aylık asgari ücrete eşdeğer hale geldi. Dünya ekonomik krizinin önünü açan pandemi ve savaşlar dönemi sonucunda cebimizi yakan ekonomik yıkım, bizlerin tüketim ve taleplerimizi de değiştirdi. Bunca yıldır rahatça pazardan çok cüzi miktarlara satılan bir çok ürünü gözümüzden sakınmadan, korkmadan alabilirken, korkar hale geldik. Kilo kilo ürün alıp buzdolabına koyarken, şimdiler de tane hesabına daha fazla yöneliyoruz. Hatta tavuğu ve balığı kırmızı et alamayanların yegane protein kaynağı olarak kabul ederken, şimdiler de sıklıkla balık yemeğe başladık. Çünkü taze balığın kilosu tavuktan ve kırmızı etten daha ucuz. Burada bahsettiğimiz balık yemenin yararlarına dikkat çekmek değil, aksine; iktisadi olayların, insan yaşamına etkisini ortaya koyabilmek. İnsanlar artık bir şeyleri alırken, ziyan etmekten imtina ediyor, çünkü emek verip saatlerce kazandığı paranın alım gücü azaldığı için her şey değerli hale geldi. Ekmek bile alırken sayarak alıyor, çünkü ekmeğin tanesi 5 lira. Yıllar önce poşete attığı bir demet dereotu bile, dolapta bir kenarda çürüyen bir şey olmaktan çıktı. Yani demem o ki ekonomik kriz, darboğaz bizlere bildiğimiz bir şeyi, uygulamak zorunda bıraktı. Bu bir yandan iyiyken bir yandan kötü bir durum elbette. Artık taneyle alıyoruz ve bildiğimiz tutumlu bilinçli tüketici olmaya daha fazla önem veriyoruz. Çünkü şunu daha iyi kavrıyoruz, yoklukların, azlıkların yaşandığı bir dünyayla karşı karşıyayız. Ne dersek diyelim, bu bir gerçek. Bir şeyleri mantık ölçüsünde kullanmak zorundayız. Bu gerçeklerden birisi kuşkusuz su. Tüketimi olan her şeyin elbette tek koruyucusu biz olamayız, devlet de üzerine düşeni yaparak Anadolu gibi kadim bir toprağı işlemesini bilmeli, çiftçiye köylüye gerekli desteği verebilmeli. Ya da doğal sularımızı, göllerimizi koruyabilmeli ki gelecekte, suyun perhizini yapmak zorunda kalmayalım. Ancak ne yazık ki yapacağımız günler çok uzakta değil. Bunları düşünürken, taze simit ile peynirin hayalini kuran saf ruhlu küçüklüğüm, evet sonrası senin beklediğin gibi olmadı. Ancak ümit ve umut, bunlar olmadan hiçbirimiz yaşayamayız, bunu biliyorsun.
|
|||
Etiketler: İktisadi, Krizler, Tüketim, Alışkanlıklarını, Nasıl, Etkiledi?, |
|