Ozan Utku ARICAN BARIŞ- DEMOKRASİ – CUMHURİYET VE NEO-LİBERALİZM?
Yazı Detayı
16 Ekim 2024 - Çarşamba 00:22 Bu yazı 7 kez okundu
 
BARIŞ- DEMOKRASİ – CUMHURİYET VE NEO-LİBERALİZM?
Ozan Utku ARICAN
oznn.utkk@gmail.com
 
 

 

 

 Barış, Demokrasi, Cumhuriyet hepimizin aşina olduğu, her gün duyduğu, konuştuğu kavramlar. Kiminin sevmediği, kiminin vazgeçemediği şeyler olduğu mukakkak değişmez bir gerçeklik. Hatta öyle ki bizim ülkede yıllardan beri gelen tartışmaların ateşlenmesi bu kavramlar yüzünden. Bizde herkesin her konuda fikri olduğu gibi, ‘en çok ben bilirim’ciler, ballandıra ballandıra bunları tartışmalarda kullanırlar. Şaşırıyor muyuz? Hayır, şaşırmıyoruz...

 

Zaten Antik Yunan felsefecileri de, Romalılar da, Rönesans ve Aydınlanmacılar da devlet ve siyaseti tartışıyorlardı.

Koşullar meydana geldiğinde, var olan fikirler tartışılır, rüzgar nereden esiyorsa, yelken oraya çevrilirdi.

 

İnsanın tarihsel süreçte yaptıklarına bakarsanız, adaptasyonun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Yaşamak ve devam etmek zorunda.  Devam edip direnmenin hiç bir topluma yararı olmadı. Zamanı gelen yok oldu ve tahtını yenisine bıraktı. Tabiri caizse, değişmeyen şey değişimin kendisiydi.

 

Barış, insanlığın yaşamında her zaman oldu. Savaş ise onun kardeşiydi. Savaş olmadan barış, barış olmadan savaş da olmazdı. Savaş ve barış konusunda bir gün Nietzsche’nin Eco-homo kitabını okuyordum; insanların yeni savaşlar yapabilmek için barış yaptığından söz ediyordu. Ne kadar da doğru. Aradan yüzyıllar geçti ancak kan bir türlü duramadı. Barış ve savaş birbirini tamamlarken devletler durdu mu? Hayır. Dünya tarihinin kırılımlarını öğrencilerime anlatırken, Orta Çağ, Rönesans, Reform ve Aydınlanma döneminden sonra Fransız İhtilali’ne geliyoruz. Onlara dünya toplumlarını etkileyen önemli bir olay olduğundan ve eski yönetimlerin, fikirlerin yerini yenilerinin aldığından bahsediyorum. Ancak bu süreci besleyen önemli fikir adamlarından biri olan J.J. Rousessau’nun son konuşmasında, aslında bu sisteme isyan ettiği, sınırları çizmek değil, çitlerin kaldırılması gerektiğine vurgu yaptığı aklıma geliyor. Yalnız bu, müfredatımızda bahsedilen bir konu değil. Es geçiyorum... Ancak merak ederler diye Toplum Sözleşmesi’ni mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum. Nasıl olsa ileride onlar da bu konuları tartışacaklar.

 

    Demokrasi ülkelere gelmeye başlayınca, insanlar artık boş midelerinin dolacağını, ağızlarının açlıktan kokmayacağını düşünüyordu. Etrafa, özgürlük rüzgarları yayılıyordu. Özellikle de ekonomik özgürlük. Artık liberal, yani bireyi ön plana çıkaran, milliyetçi bir dünya yükseliyordu. Bastillie’den dumanlar yükselirken ya da Lyon Nehri’nden kan nehri akarken, kimse bunun bu kadar pahalı olacağını düşünmemişti. Bacon’un dediği gibi devrim kendi çocuklarını yiyordu.

 

    Burjuvazi, Magna Carta’dan beri almak istediği şeye kavuşmuştu. Artık söz sahibi olabilirdi. Gerçi İngiltere’de durum biraz daha farklı gerçekleşti. Bizde ise 2. Mahmud 1808 yılında Sened-i İttifak’ı yapmak zorunda kalmıştı. Bizde daha burjuva sınıfı doğmamıştı ancak ağalar vardı. Aradan geçen yıllara bakıldığında, Cumhuriyet döneminde burjuva sınıfı oluşmaya başladı. ABD ve Batı en büyük örneğimiz. Ancak biz Barış-Demokrasi-Cumhuriyet sürecini tam anlamıyla tamamlayamamıştık. Ne kadar devrimler yapılsa da, devrim, istenildiği zaman değil, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde gerçekleşen olaylar zincirinin etrafında şekillenebilirdi. Bizde ise daha farklı gerçekleşti. Biz bu süreci kısmi olarak 1950’lere doğru bazı gurupların hareketlenmesiyle yaşadık, 1960’ta yaşanan 29 Mayıs Askeri Darbesi’yle Anayasa değişti. Bir anda işçi örgütlenmeleri ortaya çıktı. Ülkede sol rüzgarlar esti, aynı diğer ülkelerde olduğu gibi. Ardından 1970’te toplumsal çatışmalar ve siyasi çalkantı dönemi yaşandı. Sonrasında  ise 1980 askeri darbesiyle toplumsal çalkalanma ve sol-sağ hareketler çok sert bir şekilde bastırıldı. Ve işin garibi herkes Demokrattı, barış geliyordu, Cumhuriyet adına yapılıyordu. Stalin de aynı amaçla yapıyordu belki, despotizmin doruğa çıkarak toplumsal asimilasyonun yaşandığı dönemler. Her lider kendi toplumunu dizayn ediyordu. Ya da ABD’nin kuruluşu... Kızılderililerin yok olmasına sebep olmadı mı? Şimdi ABD ne yapıyor, barış ve Demokrasi elçiliği...

 

   Evet bizler bu kavramları her gün konuşuyoruz. Elbette benim için ve sizin için, önemli, vazgeçilmez olabilir. Ancak gerçeklikleri irdelemeye başladığımızda, aslında hepsinin arkasındaki sebepler-sonuçlar yumağı bizi bambaşka noktalara taşıyor. Örneğin, bilimsel çalışmalarıyla dünya gündemine oturan Daron Acemoğlu’nun Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülmesi. Dünya ve Türk medyası tarafından boy boy sayfalara taşınıyor. Gerçekten önemli ve erişemediğimiz bir başarı. Bir akademisyenin hayatı boyunca alacağı en önemli ödüllerden biri Nobel.  Gerçekten kendisini bir Türk vatandaşı olarak tebrik eder saygılarımı sunarım.

 

Ancak şunu da söylemeden edemeyeceğim; Kapitalizmi ve işçi tarihini azıcık da olsa bilenler, ulusların düşüşünün sadece kurumsal anlamda yozlaşma olmadığını bilebilirler. Bunu tespit etmek için alim, muallim olmanıza gerek yok.

 

Elbette tembel, çalışmayan milletler, medeniyete erişebilirler mi? Asla. Ancak elmaslarıyla ünlü Afrika’nın nasıl sömürüldüğünü, Filistin’in ve Lübnan’ın nasıl bombalanarak ele geçirildiğini, ABD’nin kurulurken Amerikan halklarını nasıl yok ettiğini, Türklerin neredeyse her coğrafya da nasıl acılar çektiklerini unutacak mıyız?

 

 Gerçekten uluslarının düşüşünü sağlayan şey sadece kendileri mi yoksa onları sömüren emperyalizm mi? Nitekim emperyalizm esasında temelinde koloniciliktir. Kapitalizmden önce de vardır. Bugün o kapitalizmi besleyen en büyük kaynaktır.

Merhaba Neo-liberalizm. Sen kendini, Demokrasi, barış ve Cumhuriyetlerle süsledin.

 
Etiketler: , BARIŞ-, DEMOKRASİ, –, CUMHURİYET, VE, , NEO-LİBERALİZM?,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
20 Nisan 2024
Türk Rönesansı: KÖY ENSTİTÜLERİ (1940-1954)
82 Okunma.
01 Nisan 2023
Türk Siyasi Zihniyeti Neden Çözüm Üretemiyor?
164 Okunma.
29 Mart 2023
TÜRKİYE'DE DOĞRU SİYASET HANGİ İLKELERE DAYANMALI?
126 Okunma.
25 Mart 2023
HAYAT BİZE NEYİ ÖĞRETEMEDİ?
106 Okunma.
25 Mart 2023
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
109 Okunma.
04 Şubat 2023
TARTIŞMA VE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ NİYE ÖNEMLİ?
174 Okunma.
30 Ocak 2023
GERÇEĞİN IŞIĞINDAKİ BUKALEMUN
119 Okunma.
21 Aralık 2022
ŞEREF VE İSTİKLÂL
118 Okunma.
12 Aralık 2022
İktisadi Krizler Tüketim Alışkanlıklarını Nasıl Etkiledi?
96 Okunma.
08 Aralık 2022
Anadolu ve Türkler
112 Okunma.
05 Aralık 2022
SİYASİ DURUŞ VE KİMLİK SORUNU
119 Okunma.
01 Ekim 2022
‘Türkiye, Türkiye’den Büyüktür’
126 Okunma.
01 Ekim 2022
KIVILCIM
116 Okunma.
30 Ağustos 2022
GAFLET-DALALET-HIYANET
137 Okunma.
29 Ağustos 2022
TOPLUMSAL ALZHEİMER
135 Okunma.
19 Temmuz 2022
TÜRKİYE'DE EĞİTİM ÜCRETSİZ Mİ?
142 Okunma.
19 Haziran 2022
ABD'NİN 'CAMBAZA BAK' OYUNU !
138 Okunma.
27 Mayıs 2022
FİYASKO: NEO-LİBERAL EKONOMİK-POLİTİKA
124 Okunma.
09 Mayıs 2022
AŞAĞILIK PSİKOLOJİSİ VE İNSANOĞLUNUN DEHLİZLERİ
169 Okunma.
06 Mayıs 2022
İNTERNETİN NATO'SU NE ANLAMA GELİYOR?
113 Okunma.
06 Mayıs 2022
TARİHTE BİR YOLCULUK.. (1)
117 Okunma.
06 Mayıs 2022
KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM VE EĞİTİM
132 Okunma.
25 Mart 2022
BİR PULSUZ DÜŞÜNCE
161 Okunma.
25 Mart 2022
DOSTOYEVSKİ'den TOLSTOY'a...
160 Okunma.
25 Mart 2022
MABED
116 Okunma.
23 Mart 2022
ATATÜRK VE DEVRİM -2-
123 Okunma.
01 Mart 2022
BU GİDİŞLE...
156 Okunma.
01 Mart 2022
ATATÜRK VE DEVRİM -1-
120 Okunma.
15 Şubat 2022
CEPHANE
167 Okunma.
03 Şubat 2022
BELEDİYE, HALKLA İÇSELLEŞME VE HALKÇILIK
158 Okunma.
22 Ocak 2022
13
214 Okunma.
18 Ocak 2022
Endüstriyel Et Yığınları
132 Okunma.
07 Ocak 2022
Batıcılık ve Aşağılık Psikolojisi
178 Okunma.
28 Aralık 2021
Kapitalizm İçerisinde Şans Oyunu ve İnsana Dair..
158 Okunma.
12 Aralık 2021
GÖNLÜ YOL GÖSTERİCİ, ELİ ÖPÜLESİ İNCİLÂ ÖĞRETMEN
234 Okunma.
29 Kasım 2021
Çok Farklı Bir Gelecek..!
231 Okunma.
28 Kasım 2021
Çok Farklı Bir Gelecek..!
129 Okunma.
23 Kasım 2021
EFESLİ HERAKLEİTOS'A SELAM OLSUN
146 Okunma.
15 Kasım 2021
TAVUĞUN BACAĞI..!
149 Okunma.
10 Kasım 2021
Deve Kuşu Politikası
141 Okunma.
Haber Yazılımı