|
|||
HAYAT BİZE NEYİ ÖĞRETEMEDİ? | |||
Ozan Utku ARICAN | |||
oznn.utkk@gmail.com | |||
Uzun zamandır ülkemizde yaşanan hazin olayları takip ediyorum. Gündem uzun zamandır ekonomi ve dış politika iken, bir anda ülke olarak ağır darbe aldık. Bizzat depremi yaşamasak da, yüreğimizin en derininde yaşanan vahşetin sızısını hissettik. Günlük olayların etkisinde günler günleri kovalarken, bir anda hayatın ne kadar kısa olduğuna dair bir çok insan düşüncelere daldı. Yapılan planlar, kurulan hayaller, robotlaşmış günler ve saatler arasında insan hayatın nasıl geçtiğini anlamıyor. Nefes alarak yarın uyanabilmenin ne kadar değerli bir şey olduğunu bilmiyor muyduk? Evet biliyorduk. Ancak öyle zamanlarda gerçekler insanın kapısını çalar ki, bir anda aklını başından alır insanın. Ya da öyle şeyler yapmışsınızdır ki, bugüne kadar yaptıklarınızı ve yapacaklarınızı sorgular hale gelirsiniz. Bir olay bize, bir çok ders verdi. Bu ders ne yeni ne de sondu aslında. Maalesef, aradan geçen uzun yıllar içinde yaşanılan olayların etkisinden uzaklaşıyor ve unutmaya başlıyoruz. Hatıralar zamanla silikleştikçe, bakış açımızı kaybediyor, belli bir rotanın dışında hareket etmiyoruz. Sadece hedeflerimizin ve hırslarımızın içinde dönüp duruyoruz. Aslında hakikat, her zaman önceliğimizi belirleyen şey olmalı. Ancak belli ki bundan çok uzaktayız. Kapital sistem içerisindeki insanlık, robotlaşmış ve dakikalara yenilmiş bir halde yaşamını sürdürmeye programlanır. Bu, uzun zaman içerisinde, adeta gerçek olan bir simülasyonda keyifli bir yolculuk yapmaya çalışmak için hırsla debelenmeye benzer. Bir şeyleri elde etmek ve daha fazla araç ve imkan sahibi olmak için elimizden gelenin fazlasını yapmaya gayret ederiz. Bu büyük oranda anlamlıdır. Çünkü insan emeğinin karşılığında kazanır. Ancak insanlığa, 21. yüzyılda yol alırken, nasıl yol alması gerektiği konusunda yol göstermek için eğitim ve öğretim denilen temel bir şekillendirici ve besleyici kurumsal bir yapı oluşturulmuştur. Çok küçük yaşlarda aile etrafında başlayan eğitim, daha sonra devletin öğretmenleri aracılığıyla oluşturduğu ortamda öğretim halinde şekillendirmeye ve hayata hazırlamaya başlar. Temel hedefi, çağdaş ve modern ölçütte, kişiye ve sisteme uygun bireyleri topluma ve dünyaya kazandırmaktır. Elbette bu kazanım kişinin kendini ve toplumu keşfetmesiyle başarıya ulaşır. Çünkü yaşadığı çevreye duyarsız olan birey, sosyal bir karaktere sahip olamayacağından, toplumla kaynaşamaz. Aynı zamanda o topluma ait olup, karışamaz. İnsan tanımadığı ve anlayamadığı bir dünyada ne kadar verimli bir entegrasyon içerisine girebilir? Hatta bu süreçte kendini ne oranda tanıyabilir? Bunlar çok muallakta kalan sorular. Ancak büyük oranda gelişimsel eksikliğin yaşanacağı su götürmez bir gerçektir. Kapital sistemin içerisinde paranın değerli olması, bir çok kapıyı açan temel araçtır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Anladığımız ve bildiğimiz şeyler bunlar olsa da, bildiğimiz ve anlayamadığımız bir çok şey var. Bana göre bunun en başında gelen şey sorunun asıl kaynağına ulaşmak. Eğitim ve öğretim çerçevesinden baktığımda, bir insan olarak hayatın başlangıcından itibaren insanın eğitimi başlar ve ölüme kadar devam eder. Daha önce de farkında olduğum bir gerçeği maalesef yaşadık, paranın, en değerli olan şeyin, yani canlı hayatının önüne geçtiği... İşte bu ancak ve ancak insanın karakteristiğiyle ilgili bir sorunu gündeme getiriyor. Neden? Çünkü, hayatımız boyunca yaptığımız her şeyin temelinde insanın karar mekanizması var. Vicdanını ve aklını dinleyen, hayatı boyunca attığı adımlarda onları rehber edinen her insan, başka bir kişinin yanlış yönlendirmesi veya kararına karşı dahi, doğrucu bir tutum takınabilir. Bu tutumunu sonuna kadar savunabilir. Tek başına bu savaşı veremiyorsa, toplumun diğer kesimlerinde doğru ve gerçek için kendisine destekçi bulabilir. Ancak vicdanı ve aklı bir kenara iterek, sadece yaşamın keyfini liberal boyutlarda geçirerek, toplumsal faydayı gözetmeyen bir insan, ne yazık ki, çok farklı sonuçlara sebebiyet veren, insanların canına dahi mal olabilecek şeylerin sebebi de olabilir. Burada temel olan şey, o insanın yaşamı boyunca nasıl bir insana dönüştüğüdür. Bu süreçte insanlar birikir, değişir ve gelişir. Yani tecrübe kazanır. Biz yıllardan beri öyle bir süreçten geçiyoruz ki, vicdan ve aklı bir kenara bırakarak, gelişi güzel, keyfe keder, kişisel kirli hesapların yapıldığı bir bataklığın içinde çırpınıyoruz. Kimse birbirinin koluna girip, bataklıktan çıkmaya çalışmıyor. Tam tersine, herkes birbirinin kafasına basarak, yaşam hakkını elinden alıyor. Ve biz buna liberal, özgür, yaşam diyoruz ki bunun da bir çerçevesi ve sınırı var... ‘Liyakat, liyakat, liyakat ‘ diyoruz, ancak vicdan ve aklı her defasında bir kenara atıyoruz. Aslında liyakattan önce gelen en temel şey, insanlığın en güzel parçalarını yeşertmek ve yıllarca bu çınarın gölgesinde serinlemek.
|
|||
Etiketler: HAYAT, BİZE, NEYİ, ÖĞRETEMEDİ?, |
|